Hayat her zaman tozpembe değildir. Acılar, kayıplar ve zor zamanlar, insan yaşamının kaçınılmaz parçalarıdır. Ancak bazı insanlar bu zorluklar karşısında daha dirençlidir. Uzmanlara göre duygusal dayanıklılığın temeli, olaylara bakış açısında gizlidir. Dayanıklı bireyler, 'Neden ben?' yerine 'Neden ben olmayayım?' diye sorar. Bu farkındalık, acıyı bir son değil, gelişim fırsatı olarak görmelerini sağlar.
Duygusal olarak güçlü bireyler, enerjilerini nereye harcayacaklarını iyi bilirler. Kontrol edemedikleri olaylara saplanmak yerine, etkileyebilecekleri alanlara odaklanırlar. Sahip olduklarının kıymetini bilerek, kaynaklarını korumaya çalışırlar. Gerçekçi bir tutumla hayata bakmak, onları daha dirençli kılar.
Araştırmalara göre, bu kişiler karar verirken kendilerine şu soruyu sorar: “Bu davranış bana fayda mı sağlar, zarar mı verir?” Bu basit soru, bireyin düşüncelerini ve davranışlarını yönlendirerek daha sağlıklı kararlar almasına yardımcı olur. Eski alışkanlıklardan kurtulmak, örneğin sosyal medya molası vermek ya da geçmişi hatırlatan görselleri kaldırmak, duygusal iyileşmeye destek olabilir.
Zor dönemlerde yalnız kalmak yerine destek almak çok önemlidir. Aile bireyleri, yakın dostlar ya da bir destek grubu, kişinin duygusal yükünü hafifletir. Özellikle güvenilen kişilerle duyguların paylaşılması, beynin tehdit algısını azaltarak stresin biyolojik etkilerini düşürür. Sosyal bağlar, duygusal dayanıklılığın temel taşıdır.
Sağlıklı bir ruh hali için temel yaşam alışkanlıkları ihmal edilmemelidir. Düzenli uyku, dengeli beslenme ve fiziksel aktivite, psikolojik dayanıklılığı artırır. Egzersiz, mutluluk hormonlarının salgılanmasını tetikleyerek depresyon riskini azaltır. Zorlu duygusal süreçlerde ise bir ruh sağlığı uzmanından yardım almak, kişinin iyileşme sürecine büyük katkı sunar. Özellikle bilişsel davranışçı terapi, stresle başa çıkmada oldukça etkilidir.