Geçenlerde hayat beni içine aldı. Hem de öyle nazikçe değil.
Planlar, işler, beklentiler, görünmez görev listeleri…
Hepsi birden üzerime yürüdü.
Ve ben de, çoğumuz gibi, “yetişmeliyim” refleksiyle koştum.
Koştum, ama nereye?
Sonra bir gün…
Sessizlik oldu.
Ne mail geldi, ne biri aradı.
Telefon sessizdeydi, ben de.
Ve o an, ilk kez fark ettim:
Yorgunum.
Ama sadece uykusuz değil…
İçim uykusuz.
Ruhum yastık istiyor.
Zihnim sessizlikle uyumak istiyor.
O gün sadece uyudum.
Ve… hayat kalitem yükseldi.
Bir gün boyunca hiçbir başarı elde etmeden
hiçbir onay almadan
sadece bedenimi dinleyerek…
daha iyi hissettim.
⸻
Peki sence neden bu kadar koşturuyoruz?
“İşimde en iyi olmalıyım.”
“Bir eş bulmalıyım.”
“İnsanların onayını almalıyım.”
“Güvende hissetmek için hareket etmeliyim.”
Bu cümlelerin her biri sanki bizden değil.
Toplumun, ailenin, filmlerin fısıldadığı görevler gibi.
Ve biz de onları kendi iç sesimiz sanıyoruz.
Ama iç ses böyle konuşmaz.
İç ses emir vermez.
Korkutmaz.
İç ses, nazik bir şefkatle fısıldar:
“Dur. Nefes al. Burası da hayat.”
“Gözünü kapa. Uyumana izin veriyorum.”
“Bugün hiçbir şey kanıtlamasan da olur.”
⸻
Halbuki, derin bir nefes alıp vermek için bile durmaya ihtiyacımız var.
Bunu meditasyon sanıyoruz, lüks sanıyoruz, zaman kaybı sanıyoruz.
Ama belki de hayat tam orada başlıyor:
Durduğumuz yerde.
Çünkü bizim asıl doğamız koşmak değil, akmak.
Ve doğa hiçbir zaman kendini aceleyle tüketmez.
Toprak, suya yer açar.
Rüzgar, geçip gitmeyi bilir.
Ağaç, büyümek için sadece sabreder.
Marcus Aurelius’un dediği gibi:
“Doğayla bir olmak en kısa yoldur.”
Ve bu doğa sadece dışarıda değil, içimizde de var.
Bedenimizin ritmi, kalbimizin atışı, uykumuzun saati…
Hepsi kendi doğal yasasında akar.
Ama biz çoğu zaman buna direnip, başkalarının ritmine ayak uydururuz.
Ve sonra neden bu kadar tükenmiş hissettiğimizi sorarız.
Oysa çözüm belki de çok basit:
Koşmayı bırak, akışa dön.
Dışarıdan değil, içeriden ilerle.
Hayatına bir gün bir “hiçbir şey” günü ekle.
İş yok. Koşuşturma yok.
Yalnızca iç sesine alan aç.
Belki ilk başta seni azarlayacak.
“Ne yapıyorsun? Kalk!” diyecek.
Ama biraz sabredersen, altından gerçek ses çıkacak:
“Seni duyuyorum. Yalnız değilsin. Yorulduğunu biliyorum.”
⸻
Kendini dinlemek, sorumluluklarını bırakmak değildir.
Tam tersine, asıl sorumluluk bu:
Sana rağmen değil, seninle birlikte yaşamak.
Düşük FODMAP diyeti, özellikle İrritabl Bağırsak Sendromu (IBS) ve SIBO yaşayan kişilerin sindirim şikâyetlerini azaltmak…
Tam tahıllar; kepek, embriyo ve endosperm olmak üzere üç bölümden oluşur ve öğütme sırasında besin…
Egzersiz; formda kalmak, genel sağlığı desteklemek ve bağışıklık sistemini güçlendirmek için vazgeçilmezdir. Bu nedenle Hastalık…
Kahvaltıyı atlamak ya da yanlış tercihlerle güne başlamak; yüksek kolesterol, kalp hastalığı ve tip 2…
Okul bahçelerinin vazgeçilmez oyunu ip atlama, bugün en etkili kardiyo egzersizlerinden biri olarak öne çıkıyor.…
Makarna, tahıl grubunun önemli bir üyesidir ve sebze, meyve, balık ve beyaz et ağırlıklı sağlıklı…